Melbourne'de Hava

10 Nisan 2014 Perşembe

Yazı 6 - Avustralya ve Tropical Cyclone'lar

Tropical Cylone (Tropikal Siklon) - daha Turkce adiyla Kasirga: Büyük çaplı ve çok şiddetli Beaufort ölçeğine göre saatte 118 kmden (75 milden) fazla hızla ve dönerek esen tropik rüzgâr. (wikipedia)

Su anda Avustralya'nin kuzey dogusunda Pasifik uzerinde once alcak basinc sistemi olarak olusmus ve sonrasinda gucunu arttirarak Avustralya siniflandirmasina gore 3. kategori Tropical Cyclone haline donusen Ita ile ilgili bilgilendirme yapmak istedim. Yerel saatle 11 Nisan 2014 Cuma gecesi landfall yapmasi, yani karaya varmasi beklenen Ita'nin karaya varisindan once Kuzey Queensland aciklarindaki iliman sularda gucunu daha da arttirarak 4. kategoriye yukselmesi ve o sekilde kara ile bulusmasi bekleniyor. Daha 3. kategorideyken hizi 220 Km/saate kadar ruzgar uretebilen bir sistem olan Ita'nin karaya vardiginda bayagi bir yikim yapacagi acik. O bolgelerde yasayanlara simdiden bol sans. Allah yardimcilari olsun.


12 Nisan 2014 Saat: 21:45

Cyclone Ita karaya ulastiktan sonra guc kaybederek Kategori 1'e kadar zayifladi ama hala kasirga sonucta daha firtina sinifina inmedi. Rota tahminine gore Ita, Queensland kiyilarini doverek guney doguya dogru yolculuguna devam edip Pasifik Okyanusuna geri donus yapacak. Guneye gittikce deniz suyu sicakligi dusecegi icin gucunu kaybedecektir. Kasirgalar gucunu deniz yuzeyindeki suyun sicakligindan aliyorlar sonucta. Ve bir kasirga olusmasi icin gerek sart deniz yuzeyindeki su sicakliginin en az 26 derece olmasi.



Video

http://youtu.be/v-hf0QBNc6c


11 Nisan 2014 Saat: 23:10

Ve Cyclone Ita karaya ulasti. Karaya varmadan hemen once Kategori 3'e indi.

Brisbane Times'tan - Canli


11 Nisan 2014 Saat: 15:38

Gelismeleri Twitter ustunden #TCIta hastaginden izleyebilirsiniz.

Ita maalesef beklenenden daha fazla guclendi ve Kategori 5 seviyesine yukseldi ve ruzgarin hizi 300 Km/saate kadar variyor. Durum feci. 

Uydu goruntulerinden Ita su sekilde gozukuyor Bureau of Meteorology'nin web sitesinde.









Bugunden Videolar




O bolgelerde yasayanlara Allah yardim etsin.

10 Nisan 2014


Uydu goruntulerinden Ita su sekilde gozukuyor Bureau of Meteorology'nin web sitesinde.




Ita'nin izleyebilecegi yol su sekilde gosteriliyor 

Bu da Ita ilgili haberleri takip edebileceginiz link.


Videolar


Daha sonra baska videolarda eklerim.
Bakalim yarin neler olacak kuzey Queensland'de. 

Not: Avustralya'daki 8 yilimizin ozetini yapacagim dedigim yaziyi unutmadim. Birkac gune kadar hazir hale getirmeye calisicagim.

Saglicakla kalin.

4 Nisan 2014 Cuma

Yazı 5 - Avustralya'ya İkinci Yolculuk ve Yerleşmek

Herkese merhabalar,

Bu yazımı sonbahar ekinoksunu (21 Mart 2014) geçtiğimiz, gündüzlerin inanılmaz bir hız ile kısaldığı, sabah işe gitmek üzere uyandığımızda hala ‘gecenin körü’ karanlığının olduğu, akşam işten eve geldiğimizde kısa bir süre sonra havanın karardığı, güneşin artık eskisi kadar cildimizi ısırmadığı (ama yine de temkinli olmak lazim zira buranın güneşi Türkiye’dekinden çok farklı etkiliyor), yağmur sezonunu ve hatta kişisel olarak soğuk algınlığı ve grip sezonunu açtığım, ağacların hızla yapraklarının sarardığı, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklarının 20 derecelere kadar çıkabildi, Türkiye’de saatlerin 1 saat ileri alınmış olduğu ve saat farkının 8’e düştüğü ve artık resmen sonbahardayız diyebileceğim bir günde (3 Nisan gecesi) yazıyorum. Not: 5 Nisan’ı 6 Nisan’a bağlayan gece bizde saatlerimizi 1 saat geri alacağız ve Türkiye ile saat farkımız 9’a çıkmış olacak.

Evet Melbourne’de sonbahar geldi. Burada sonbahar bir başka. Kaldı ki ben sonbaharı hiç sevmeyen birisiyim. Gündüzler biraz kısalmaya başlasın hemen depresyona giriyorum resmen. Hele birde havaların soğumasıyla oluşan o sonbahar yorgunluğu yokmu insanın sabahları yataktan çıkası gelmiyor. 
Nisan’ın 3’ü itibariyle havalarımız serinledi ve gündüzleri 20’li derecelere indik. Geceleri ara ara 9 dereceye kadar iniyor. Hatta 1-2 hafta önce sabah ve akşam olmak üzere evde ısıtıcımızı bile çalıştırdık. Doğal gaz şirketlerinin ellerini ovuşturdukları zamanlara yaklaşıyoruz yani anlayacağınız.

Yine bu zamanlarda Türkiye’de tam tersine ilkbahar başladı, ve yaza doğru hızlı adımlar ile ilerleniyor.
Neyse bu havadan sudan konulara Melbourne’le ilgili bilgilendirici yazılara geçtiğimde bir yazımda detaylı bir şekilde değineceğim zaten. O sebeple şimdi bu yazımdaki ana konuma yani 2006’da gelip Melbourne’e yerleşme hikayemize dönmek istiyorum.

2004 yılının Ekim ayında yaptığımız Avustralya (Melbourne ve Sydney) gezisi sonrası İstanbul’a döndük ve yaşantımıza kaldığımız yerden devam ettik. Bir yandan da yerleşmek için seçmiş olduğumuz Melbourne’e temelli yerleşmek amacıyla gelmek adına planlarımızı şekillendirmeye ve finansal birikimimizi yapmaya başladık. Bu yaptığımız gezi, Avustralya’nın bize verdiği 5 yıllık geçerli sürekli oturum hakkının 2009’a kadar geçerli olmasını sağladı. Yani 2009’a kadar Avustralya’ya giriş yapma ve yerleşme hakkımız vardı artık.

Bu aşamadan sonra bizim kendimizi hazır hissetmemiz yaklaşık 1,5 seneyi buldu. Bu arada geçen zamanlarda kendimize çok fazla sayıda sorular sorduk. 
Emin miyiz?
Neden?
Artılar eksiler neler?
Melbourne mu? Sydney mi?
Acaba Türkiye’den Avustralya’ya gidip yerleşmeden önce İstanbul’dan Türkiye’deki başka bir şehre mi gidip yerleşsek? Oraları mı denesek?
İzmir? Antalya? Hangisi? Neresi?

Sonra İngiltere’nin de puanlama sistemiyle göçmen aldığını öğrenmemiz üzerine, acaba İngiltere’ye mi yerleşsek diye düşünmeye başladık Hem daha yakın. Ama bütün başvuru, bekleme süreci vs hepsi yeni baştan başlayacak idi. Uzun düşüncelerden sonra Avustralya için devam etme ve İngiltere’ye başvuru yapmama kararı aldık. 

Gerçi şimdilerde 2014’e geldik ve biz o zaman aldığımız bu karardan bazen pişman oluyoruz. Sonda belirteceğimi başta belirteyim. Keşke İngiltere’ye gitseymişiz oluyoruz. Ama bu durum arada oluşuyor. Yani bazı zamanlar oluyor ki gerçekten Avustralya – Türkiye arasındaki yaklaşık 18,000 km’lik mesafe bize hem dert hemde sıkıntı oluyor. Ailelerimizden ve akrabalarımızdan bu kadar uzakta ne işimiz var olduğumuz zamanlar oluyor. Evet dürüst olmakta fayda var. Burası ha deyince bavulunu alıpta Türkiye’nin yolunu tutabileceğimiz bir yer değil. Hem yol uzun sürüyor hem de bilet fiyatları epey yüksek. Aslında bu durumu bilerek geldik ve yerleştik buraya ama işte insanın bazen ruh hali bu şekilde pişmanlıklar yaşamasına da neden oluyor. Bazen annenize, babanıza ve akarbalarınıza daha yakında yaşıyor olmayı isteyebiliyorsunuz.
Avustralya öyle bir ülke ki, bence yurt dışında yaşamaya karar vermiş bir insan için gerek iklimi, gerek doğası, gerek göçmenlere olan yaklaşımı ve tanınan hakların gayet yeterli olması ve gerekse kendi milletinizden, dilinizden ve kültürünüzden arkadaş bulabilmenin kolay olduğu bir yer. Bir göçmen için yaşanabilecek, kolay adapte olunabilecek en iyi ilk 3 ülke arasındadır kesinlikle kanımca.

Türkiye’den gelen ailesine ve arkabalarına nispeten bağlı kişiler olarak buranın bize dezavantajlarından en önemlisi kesinlikle Türkiye’ye olan uzaklık diyebiliriz. Uçakla toplam 18 saat uçarak gelinebilen bir yer Türkiye’den.

Neyse yukarıda bahsettiğim soruları düşüne düşüne 2006 senesine geldik ve artık zaman yaklaşıyordu. Biz kesin kararımızı verdik ve Mayıs 2006’da Melbourne’e yerleşecek şekilde planlarımızı yaptık ve uygulamaya koyduk. Ben ve eşim işyerimizle konuştuk. Zamanı geldiğinde istifalarımızı verdik. Bir yandan İstanbul’da evi toplama telaşı, bir yanda İstanbul’daki arkadaşlarımız ile vedalaşma toplantılarını yaparken diğer yandan iki farklı şehirde yaşayan ailelerimizle ve akrabalarımızla organize etmeye çalıştığımız Melbourne’e göçmeden önceki son birliktelikler. Derken Mart 2006 sonunda bende eşimde işlerimizden ayrıldık ve İstanbul’daki evimizi boşalttık. Eşyalarımız kamyona yüklenipte eşimin memleketindeki aile evine doğru yola çıktığında hani ‘Agonun horozu gibi ortada kalmak’ diye bir terim vardır ya (en azından benim memleketim İzmir dolaylarında var) aynen o şekilde kaldık ortada. Artık İstanbul’da bir evimiz yoktu. Sonrasında evimize yakın bir köftecide bilinmezlikler ve heyecan içinde öğlen yemeğimizi yediğimizi hatırlıyorum. Daha sonrada gönderdiğimiz eşyalardan önce varacakları eve varıpta karşılayalım diye Sabiha Gökçen hava limanına doğru taksi ile yola çıktık.

Eşyalarımız ebedi istiraathanelerine vardıklarında evi düzenledik. Sonrasında önce eşimin ailesi tarafında sonrasında benim İzmir’deki ailem ve akrabalarım tarafında veda turlarımızı gerçekleştirdik. Bu turlar tabii ki de çok kolay olmadı. Bazen eğlenceli, bazen tartışmalı bazen heyecanlı ve en nihayetinde ayrılık vakitleri gelip çattığında ise acıklı ve ağlamaklı sahnelere sebep oldu. Ailelerimiz içinde bizim içinde zor olsada artık bir kere ok yaydan çıkmıştı ve geri dönüşü yoktu. İçimizdeki heyecan ve geleceğe dönük merak içerisinde Türkiye’deki son gecemizi İstanbul’da samimi olduğumuz arkadaşlarımızın evinde geçirdik ve 6 Mayıs 2006’da tekrardan Melbourne’ün yolunu tuttuk. Arada Kuala Lumpur’da stop-over yapmamız sebebi ile 9 Mayıs 2006 tarihinde bu sefer yerleşmek üzere tekrar Avustralya’ya, Melbourne’den gümrük görevlilerinin ‘Welcome home sir!’ söylemleri eşliğinde girişimizi yapmış bulunuyorduk.

Bir sonraki yazımda burada şu ana kadar geçirdiğimiz yaklaşık 8 senenin genel bir özetini yapmaya çalışacağım. Ardından da artık buraları tanıtıcı yazılarıma başlama vakti gelecek.

Sağlıcakla kalın.

Birkaç resim


Şu anki evimize yakın kavşak ve Shell benzin istasyonu

Görmemişin bahçesi olmuş. Melbourne'deki ilk evimizin bahçesi. Yıl 2007

Twelve Apostoles Victoria

5 Mart 2014 Çarşamba

Yazı 4 - Avustralya'ya İlk Yolculuk

Aşağıdaki yazıyı Ekim 2004’te Avustralya’ya yaptığımız ilk seyahat sonrası Türkiye’ye dönüşümüzde o zaman ve hala üye olduğum avustralyayagidiyorum@yahoogroups.com mail grubuna o zamanki duygu ve düşüncelerimi sıcak sıcak yazmiştim. Güzel yansıtması açısından o mailde yazdıklarıma fazla dokunmadan aşağıda ekliyorum;

**2004’teki mailimin başlangıcı**


10 Ekim 2004 Pazar: İstanbul

Çok heyecanlı ve önümüzdeki uzun yolculuğun ve sonundaki bilinmezliklerin verdiği bir o kadarda gerginlik ile evimizden Atatürk Havalimanı na doğru yola çıktık. Geldiğimizde ilgili check-in kontuarını bulup Malezya Havayolları (Malaysia Airlines) ile yapacağımız yolculuk için bagajlarımızı verdik. Bagaj hakkımız kişi başı 20 KG idi bizim toplam yükümüz 60 KG'a yakın olmasına rağmen görevlilier hiç bir ses çıkarmadılar. Sorunsuz bir şekilde uçağa bindik.

Uçakta yolculuk uzun ve yorucu. Otur otur otur insanın bir takım yerleri uyuşmaya, orası burası ağrımaya başlıyor. İstanbul'dan kalktıktan sonra hevesle aşağıları seyrediyorsunuz, ama ilk 1-2 saatten sonra yavaş yavaş pencereden bakmaktan sıkılıyorsunuz, sonra önünüzdeki ekranla meşgul oluyorsunuz olmuyor, koridorda yürüyüş yapıyorsunuz dakikalar zor geçiyor.

Uçakta oldukça sık bir şekilde ikram yapıyorlar (Malezya Havayolları en azından o zaman o şekildeydi ve daha sonra yaptığımız başka bir yolculukta ise kendilerinden hiç memnun olmadık diyebilirim). Bol portakal suyu, tuzlu fıstık, alkollü içecekler, su, saate uygun olarak yemek ya da kahvaltı, çay kahve... sürekli ikram var. O bakımdan o uçuşumuzdan gayet memnun kaldık, yorucu olmasının haricinde.


11 Ekim 2004 Pazartesi: Kuala Lumpur

Sabah saatlerinde Kuala Lumpur Uluslar Arası Havaalanına (KLIA) vardık. Yol 10 saat 45 Dakika sürdü. Havaalanı şehirden 75 KM uzak. Taksi ile otelimize transfer olduk 2-3 saat uyuduktan sonra şehri gezdik. Biz yorucu olacağını düşünerekten 1 gün fazladan stop-over yaptık Kuala Lumpur'da. Bunu da Avustralya'ya giderken acelesi olmayan herkese tavsiye ederim. Kuala Lumpur - Avustralya kısmına daha dinç bir şekilde devam edebiliyorsunuz. Türkiye - Avustralya yolu içinde bence en mantıklı aktarma noktası ya Kuala Lumpur ya da Singapur. Bu açıdan benim tavsiyem ya Malezya Havayolları, ya da Singapur Havayolları. Malezya daha ucuzu... (Burada güncel not – Malezya ve Singapur Havayolları arasından Singapur’u tek geçerim)

Kuala Lumpur ekvatora çok yakın, ve tropikal bölgede bulunduğu için acaip nemli bir yer. Ben hayatımda böyle bir nem görmedim. Klimasız bir ortama çıktığınızda t-shirtiniz hemen üzerinize yapışıyor, body haline geliyor. Orada yaşayan insanların solungaçlarının gelişmiş olması gerekir diye düşünüyorum.


12 Ekim 2004 Kuala Lumpur’dan Melbourne'e Yolculuk:

Yolculuğun bu kısmı daha kısa olanı. 7 - 7,5 saat sürüyor uçağın uçtuğu yükseklikteki hava akımlarına bağlı olarak. Aynı şekilde ikrama boğuyorlar. Memnuniyet verici.

Melbourne'e yaklaştıkça heyecanımız arttı ve nihayet 12 Ekim 2004 Salı akşam 19:30 civarlarında Melbourne'e indik ve havalanında gümrük bölümüne doğru devam ettik. Other Nationalities bölümünde süper bir kuyruk vardı ve yaklaşık 30 dakika bekledik. En sonunda pasaportumuza ‘Arrived’ damgası vuruldu ve oturum vizelerimiz geçerli hale gelmiş olmuş oldu. Artık 5 yıllığına Avustralya'ya giriş, yaşama hakkımızı almıştık. Vizelerimizin geçerliligi 5 sene olarak verildi ama bu sürenin sonunda eğer hala Avustralya vatandaşlığına geçmemiş iseniz vizenizi yeniliyorlardı otomatik olarak (şu anki şartları bilmiyorum).

Havalimanından, Melbourne'ün St. Kilda denilen bölgesinde, daha önceden rezervasyon yaptığımız motele transfer olduk. Motel, Fitzroy street denilen İstanbul'un Bağdat caddesi tarzı(minyatür olanı) bir caddedeydi ve gürültü vardı. Ertesi gün otelimizi değiştirdik.

Melbourne bence çok güzel bir şehir. Genelde havası kötü diye bir kanı var ama biz oradayken nedense havasından hiç bir şekilde rahatsız olmadım. Yağmur da yağdı hava kapalı da oldu ama yinede güzeldi. Nem ve temizlik olarak güzel bir dengesi vardı ve rahattı.

Şehir dikine değil genişlemesine dağılmış bir şehir. çok geniş alana yayılmış. Evler çoğunlukla müstakil ve genelde bahçeli.

Her taraf park dolu ve parklarda bizim burda bildiğimiz tarz değil. Devasa alanlara yayılmış. Şehir şehircilik açısından Grid düzene göre yapıldığı için adres bulmak, araba ile seyahat etmek çok kolay oluyor, bir de elinizde Melway(aşırı detaylı bir şehir haritası) olduktan sonra hiç sorun değil. Biz bir araba kiraladık. Trafik soldan, direksiyon sağda. Arabayı genelde eşim kullandı bende yan koltukta Melway'den yol tarifi yaptım.

Araba ile şehrin altını üstüne getirdik. Şehir yetmedi, Penguin Island denilen ve penguenlerin akşam üzeri toplu halde karaya çıktıkları adaya gittik, Geelong denilen şehirden uzak 150-200 bin nüfuslu bir şehre gittik. Şehir dışındaki yerler Türkiye'den hiçbir farkı yok, çorak arazi. Otluklar, otlayan hayvanlar... Sadece şehirlerin/kasabaların içi buraya göre çok düzgün. Türkiye'deki şehirlerle kıyaslama bile yapılamaz. Bir hakim düzenin ve uyulan kuralların olduğunu hissediyorsunuz.

Gelelim olayın işle ilgili kısmına...

Ben 12 Ekimde Melbourne'e vardığımızdan itibaren çok yoğun bir şekilde iş başvurusu yaptım internetten sırf denemek için. Ama bunları yaparken hiç bir şekilde bu kadar kısa bir sürede(normal şartlarda 21 Ekimde dönecektik Türkiye’ye) iş olabileceği şeklinde bir umudum yoktu. Başvurularda Turkcell numaramı verdiğimde aramıyorlardı. Bende gittim hazırkart tarzı pre-paid bir kart aldım ve bu Avustralya’ya ait numarayı kullanarak CV göndermeye başladım, Turkcell'imi kapattım ve bu numaramı kullandım ve telefonlar gelmeye başladı. Akşam 10-15 yere CV gönderiyorum sabah en az 5 yerden arıyorlar görüşüyoruz. İlk günlerde aradıklarında biraz gak guk yapıyordum ve sonra alışmaya başladım. İş olmayacağını bile bile sırf bari telefonda ya da olursa yüz yüze İngilizce iş görüşme tecrübem artsın diye başvurmaya devam ettim. Görüşmeler iyi geçmeye başlayınca belki bir ihtimal iş olabileceği umudu doğmaya başlamıştı artık. Bunun üzerine son 2-3 günümüzde ben Sydney'deki işlerede başvurmaya başladım.

19 Ekim 2004 Salı günü akşam 17:00 civarları arabayla turlarken Sydney'den başvurduğum bir işle ilgili bir telefon geldi aracı acentadan (Recruitment Agent). Onu atlattık. Ertesi sabah sonucunu mail olarak gönderdiler bana 20 Ekim çarşamba sabahı saat 8:30 da seni arayacaklar diye asıl Client firmadan. İş kontratlı bir işti. 8 hafta ve 4 gün şeklinde. 25 Ekimde başlayıp 24 Aralıkta bitiyordu tam Christmas öncesi. Client'la olan görüşmem yaklaşık 30 dakika sürdü telefonda. Görüşme iyi geçmişti. Kapattık.(bu görüşmeye ait ince bir nokta olabilir. Ben diğer görüşmelerde hiç sormamıştım ama bunda sorasım geldi, işi almam durumunda klasik bir günde ne yapıyor olacağım??? Belki bu soru anahtar olmuş olabilir. Bu arada bu görüşmeden sonra benim acenta firmayı arayıp nasıl geçtiğine dair bilgi vermem gerekiyordu ama bir türlü arayamadım zaman bulupta. Çarşamba öğleden sonra 16:30 civarlarında bir telefon geldi acentadan. Ben zannettim ki görüşme nasıl geçti diye soracak. İşte ben arayamadım da, kusura bakmayında. Adam bekledi bekledi ‘it's OK’ diyerek ben en sonunda özürlerimi bitirdim ve adam durdu durdu bağırmaya başladı ‘Congratulations. They have decided to offer the job to you...’ ben telefonda şok halindeyim. Nasıl olur, şaka yapmayın filan. Yoo olay gerçek. İş Sydney'de.. 2 aylık... Parası güzel gelmişti o zaman... Ne olduğumu şaşırdım. Tamam dedim yarın sabaha kadar düşünebilir miyim? Ok dedi. Perşembe günü Türkiye'ye dönecekken, böyle bir teklif... Çarşamba gecesi resmen uyuyamadık. Nasıl olur, 2 ayın sonunda ne olur, ya uzun süre iş bulamazsak, finansal kaynaklarımızda tükenirse(biz finansal açıdan çok uzun süre işsiz kalmaya hazır değildik maalesef) ne yaparız diye... Çarşamba gece yatarken gergin bir şekilde kararımızı vermiştik Türkiye'ye dönüyorduk. Perşembe sabah oldu. Kararımız değişti :)) Kalmaya karar verdik. Acenta otelimize kontratı fax'ladı. kontratı okuduk, bir maddeye kafamız takıldı. Eğer bizim anladığımız şekildeyse kabul etmeyeceğiz Türkiye'ye döneceğiz, yok eğer yanlış anladıysak kabul edeceğiz ve Sydney'e geçeceğiz diye... Acentayı arıyorum. Saat 12:00 civarı...Saat 15:00 de Türkiye'ye dönmek üzere Kuala Lumpur’a uçağımız kalkıyor... Adam tabi yerinde yok öğlen yemeği vakti tam... Mesaj bıraktım böyle böyle diye beni arar mısınız diye...

Bu arada otelden de check-out yaptık. Taksi'de havalimanına doğru yolda ve Türkiye'ye gidiyoruz diye. Taksi'de giderken adam(acenta) aradı ve konuştuk. Kontrattaki madde bizim anladığımız gibi değilmiş, pis bir durum yokmuş. Hayde tekrar Sydney'e gidiyoruz !!!

Kuala Lumpur uçağımızın check-in işlemlerinin bitmesine 5 dakika kala uçuşumuzu telefonla iptal ettik, daha sonra kullanılmak üzere. Ordan iç hatlar terminaline geçip Sydney'e biletimizi aldık. Ve kalan kısıtlı sürede havalimanındaki Web Point'lerden Sydney'de bir otel bulup rezervasyon yaptık, ve araba kiralama rezervasyonu yaptık. Bu arada kontratımı imzalayıpta havaalanından acentaya fax’ladım. Yine son anlarda uçağımıza bindik ve Sydney'e doğru yola çıktık.


Sydney:

Sydney, açıkçası benim hayallerimdeki Avustralya gibi çıkmadı ne yazık ki. Melbourne öyleydi ama Sydney değil. Ben İstanbul'dan bir farkını göremedim şahsen(kişisel fikrim). Havaalanından Sydway tarzı bir kitap aldık. Haritadan bakıyoruz ama Melbourne gibi değil. Elimizde harita olmasına rağmen otelimizi yaklaşık 2 saatte bulabildik. Şehir çok karışık. CBD gökdelen dolu. Aslında o tarz şehir yapısını sevenler için güzel bir yer olabilir tabiikide. Otelimize yerleştik. Sydney'de daha önceden tanıdıklarımıza filan haber verdik geldik diye. Ben Avustralya'ya İstanbul'daki işimden 2 haftalık izin alıp gitmiştim. Çünkü finansal olarak çok hazır durumda değildik temelli gitmek için. Perşembe gece 23:00 civarı (Turkiye'de 16:00) işyerimi aradım, ve müdürüm ne yazık ki işlerimi devretmem için en azından 2 haftalığına Türkiye'ye dönmem gerektiğini aksi taktirde şirketle ilişkimi kesemeyeceklerini söyledi. Hayda... Yine şok bir durum. üzgün ve de gergin durumda tekrar bir durum değerlendirmesi yaptık... Türkiye'ye gelmesemde istifamı fax ile göndersem kimse birşey yapamaz diye düşündüm ama ben kimseyle kırık ayrılmak istemiyordum; sonuçta müdürüm olsun iş arkadaşlarım olsun sevdiğim insanlardı. Ve durumu mail ile acentaya bildirdim gece. Ve de iyi niyetimizi belirtmek için Sydney'e geldiğimizi yazdım ve otel odamızın direct telefon numarasını verdim.

Sabah 8:30 da telefon... Acenta arıyor.. Böye bir durumda bile adamlar yinede telefonu günaydın, nasılsınız diye açıyorlar... Konuştuk konuştuk... Durum kötü... Adam böyle bir durumda olaya Sydney’in başkenti olduğu New South Wales eyaleti mahkemelerinin bakması lazım. Normal şartlar halinde benim olayı mahkemeye taşımam lazım dedi. Ama bir şekilde 2-3 haftalığına Türkiye'ye gitmesi gerekiyor özel sebeplerden dolayı şeklinde başlangıç tarihini ertelemeye çalışacağız dedi. Benden cevap bekleyin dedi... Cuma günü Sydney'de bekle bekle cevap gelmiyor... Koca gün nasıl geçti anlatamam... Mahkeme olayı olursa New South Wales'te suçlu hale geleceğim, öbür türlü Türkiye'de suçlu duruma düşeceğim, insanlarla kırılacağım.

Cuma günü akşam 17:15 de adamı aradım artık mesai saati bitti bitecek, Client ile görüşemedim dedi. Benim şu an sana diyebileceğim tekşey Türkiye'ye geri dönmen ve de benden pazartesi Client ile konuşmama göre gelişmelerin nasıl olacağını beklemen dedi.

Sonra bir şekilde biletlerimizi ayarladık(burasıda ayrı bir macera oldu). 23 Ekim 2004 Cumartesi günü Sydney'den Melbourne'e geçtik ve 15:00 uçağında Melbourne'den Kuala Lumpur'a doğru yola çıktık ve Pazar günü İstanbul'a vardık.

Pazar akşam maillerime baktım adamdan(acenta) cevap yok. Pazartesi sabahleyin şirketimde nasıl bir tavır almam gerektiği konusunda mutlaka gelişmeleri bilmem gerekiyordu. Sabah erken kalkıpta mail attım adama. Sonuçta Client o pazartesi başlayacak adama ihtiyaç duyduğundan ve işin 8 hafta olmasından dolayı 3 hafta sonra başlamamı kabul edemeyeceğinden kontratımı iptal etmişler. Dolayısı ile İstanbul'da yaşamaya devam! oldu bu ilk Avustralya seyahatimizin sonucu.

Bu kadar Avustralya macerasından sonra şunu diyebilirim, finansal olarak daha hazır duruma gelipte burdaki işten yasal olarak bağı kopartıp, tası tarağı topladığımızda gitmek istediğimiz yerin Melbourne olduğuna karar verdik. şahsi kanaatim kesinlikle daha yaşanılabilir bir şehir olduğu yönünde Sydney’e göre.
Aldığım bu iş teklifi bana Avustralya'ya giriş yapmamın 8. günü geldi. Gayet hızlı bir gelişme idi o zaman için. Ancak o işe başlayamamış oldum ve dolayısıyla Sydney’e de yerleşememiş olduk.


2004 yilinda yaptigimiz bu Avustralya seyahatından bir takım izlenimler...

Benzin: Melbourne'de 102-106 cent arasında idi
Sydney'de 106-112 cent arası idi

Melbourne'den yüksek katlı bina sayısı çok az. Sydney'de çok daha fazla
Melbourne'de CBD Sydney CBD’ye göre çok küçük.

Melbourne'deki insanlar daha mutlu gözüküyorlar, daha güler yüzlüler. Sydney'dekiler İstanbul'daki gibi günlük telaşlarıyla daha meşguller ve daha asık suratlılar gibi geldiler.

Melbourne'ün yolları kesinlikle Sydney'dekilerden geniş ve düzgün.

Melbourne şehir içi yeşillik olarak Sydney'den daha iyi.

Melbourne'deki benim alanımdaki iş ilanı sayısı Sydney'in 1/3 ü civarında.

Avustralya'da şehir içi telefon görüşmesi limitsiz süre için 40 cent. istersen telefonu aç 10 saat görüş. Tabii aynı şey dial-up internet içinde geçerli. (evet 2004’te hala dial-up kullaniliyordu!)

Melbourne havaalanını İstanbul'daki gibi beklemeyin.Ben daha gelişmiş bir yer bekliyordum ama o kadar çıkmadı. Sydney'in ki biraz daha iyi Melbourne’den.

Sydney'de doğal olarak yaşayan kocaman papağanlardan gördük bir tane. Bir de çok rahatsız edici şekilde öten burdaki kargalara benzeyen ama çok daha büyük olan(sanırım kuzgun) bir kuş var. Sesi çok rahatsız edici. Melbourne'de şehirde gördüklerimiz buradakiyle hemen hemen aynı.

Yemek bakımından her iki şehirde de sorun olmadı ama kahvaltı zor. Bizim ağız tadımıza uygun en iyi kahvaltıyı biz ilginç ama McDonalds'ta bulduk. Kaşarlı domatesli tost ve çay… Onun dışında bizim kahvaltı kültürümüzden uzaklar.

Ev, oda yapısı olarak bizimkilerden farkı yok(klozet dışında tabii... musluk yok klozetlerde)

Bunların dışında şu an aklıma birşey gelmiyor... ama geldikçe yazarım...
şimdilik durumlar bu... çok uzun oldu... bu kadar yeterli...

Herkese mutlu günler dilerim....
**2004’teki mailimin sonu**

Daha önce belirttiğim gibi yukarıdaki yazı Ekim 2004’teki duygu ve düşüncelerimi ve gözlemlerimi içermekte. O seyahatimizden aklımda kalan en çarpıcı şeyler şunlar oldu;
Hava limanında bizi karşılayan bir akrabamızın arkadaşı olan bir abimiz bizi kalacağımız otele götürmeden once Melbourne Formula 1 yarışlarının yapıldığı Albert Park’ın orada turlatmıştı arabasıyla ve bir ara sigara içmek icin mola verdiğinde arabayı terkettiğimiz ve yürüyüşe başladığımız zaman farkettim ki arabayı kilitlemiyor. Sebebini sorduğumda burda kimse yeltenmez böyle şeylere, o kadar hırsızlık olayı filan yok demişti. İstanbul’da yaşayan insanlar olarak bize ilginç gelmisti o zaman. Biz İstanbul’da bırak arabayı terkettikten sonrayı, kendimiz arabanın içine bindiğimizde saniye geçmeden kapıları kilitleyen insanlardık sonuçta
Yine aynı akşam bahsettiğim abimizin(sagolsun) bize akşam yemeği ısmarladığı Fitzroy Street’te, belli bir şekilde dışarıda eğlenceden/yemekten dönen arkadaş gruplarından insanların ve özellikle bayanların ayakkabılarını çıkarmış ellerinde tutarak, yalın ayak gezdiklerini görünce biraz afallamıştık. Bunun da burada yetişenler arasında yerleşik bir kültür olduğunu sonradan öğrenmiş olduk
En büyük şaşkınlığı ise 8 gün içerisinde Avustralya’da bir işten kabul almış olmam ile yaşamıştık

Şimdilerde yukarıdaki gözlemlerimden, duygu ve düşüncelerimden bazıları tabii ki değişti. Bazıları da geçersiz hale geldi diyebiliriz. Bunlardan ilerideki yazılarımda bahsedeceğim.

Herkese güzel günler dilerim. Sağlıcakla kalın.

18 Şubat 2014 Salı

Yazı 3 - Avustralya'ya Geliş Hikayemiz

Ben kucuklugumde ansiklopedi ve cografya atlasi karistirmaya cok merakli bir cocuktum. Tabii bahsettigim yillarda interneti birakalim daha kisisel bilgisayarlarin evlere girmesi bile mumkun degildi. Evimizde mevcut olanlar yetmedigi gibi gittigimiz misafirliklerde genellikle salondaki vitrin ya da unite tabir edilen mobilyalarda dizili bir sekilde sus olarak duran ansiklopediler ilgi alanimi cekerdi. Ozellikle dogadaki vahsi hayvanlar ve yabanci ulkeler ile ilgili olarak resimlere bakardim ve okumayi ogrendikten sonraki donemde de okurdum.

Cografyaya ilgim her daim mevcut oldu. Son zamanlarda yeni tureyen ulkelerin bazilarini bilemesemde, 5-6-7 yaslarimda elimdeki cografya atlasindan butun ulkelerin bayraklarini, baskentlerini ve para birimlerini ezberlemis ve ulke ve baskentlerini dunya haritasindaki yerlerini gosterebilir durumdaydim.

Haritaya, yabanci ulkelere olan bu alakam ilerleyen yillarda seyahat etme hayallerine donusmustu. Tabii ki icinde bulundugumuz sartlar vs. cokta yurt disi seyahate elverecek cinsten degillerdi. Ulkemizdeki universite okumak isteyen her cocuk gibi onumde universite sinavi vardi ve gezmeye, dolasmaya, macera yasamaya vakit filan yoktu. Yaris ati duzeninde yetistirildigimizden ve gelecek kaygisindan oturu tek gayemiz universite sinavinda basari saglayip guzel bir bolume yerlesmekti. Neyseki bu konusa basarili oldum.

Ilk yurt disi seyahatimi, eger yurt disi olarak kabul edilebilirse, 1994 senesinde Kibris’a yaptim. Sonra 1997 yilinda Ispanya’nin Mallorca adasi bunu takip etti. Bu seyahat benim yurt disina karsi olan ilgimi daha da arttirdi.
Universiteden mezun oldugum zaman bir sekilde yurt disina gidip yerlesme olmasada en azindan birkac seneligine de olsa gidip calismak fikri artik kesinlesmis gibiydi kafamda. Ama hangi ulkeye?

Bu asamada birkac yurt disi is imkanina basvurdum. Birkac telefon gorusmesi yaptim ancak olumlu sonuclanan olmadi. Bu asamada su andaki esimle olan nisanlilik donemimizde yurt disina gocmen olarak gidip yerlesme fikride kafam(iz)daki yerini iyice almisti.

Bunun ustune 2003 yilinda yaptigimiz bir Paris geziside tuzu biberi oldu ve artik yelkenlerimizi acmis ve yurt disina (ama nereye!) dogru yonelmistik hayallerimizde…

Gocmen olarak gidilebilecek ulkeler arasinda ilk denedigim Amerika oldu. O zamanlarda tam Turkiye 2000-2001 ekonomik krizlerinin ertesindeydik ve benim gibi bir cok kisi yurt disinda is imkani veya yasama imkani pesindeydi. Amerika’nin yaptigi GreenCard cekilislerine 2-3 sene basvurdum ama kuradan herhangi bir sey cikmadi. Iyi ki de cikmamis diyorum simdi. Aslina bakilirsa benim yurt disinda yasama istegim ekonomik krizden tamamen bagimsizdi. Tamamen gecmisten gelen hayallere dayali birsey idi.

Amerika disinda Kanada ilk tercihim gibiydi. Askerligimi yaparken tanistigim bir yedek subay arkadasim askerden once ailecek Kanada’ya gocmenlik basvurusu yapmislar ve surekli oturum vizelerini almislardi. Ne zaman gideceklerini dusunuyorlardi. Bu vesile ile Kanada ile ilgili arastirmalara hiz vermistim bende. Kanada kukumetinin resmi gocmenlik islerinin sitesinden ( http://www.cic.gc.ca ) yaptigim arastirmalara gore gocmenlik icin uyguladiklari puanlama sisteminde yeterli puani tutturuyordum ancak Turkiye’den o ara asiri basvuru oldugu icin basvurularin sonuclanmasinin 4 yila kadar uzadigi bilgisini edindigimizde bizim icin Kanada secenegide kapanmisti.

Sonraki aklima gelen ilk tercihim Yeni Zellanda idi. Bu ulkenin resmi gocmenlik sitesinden ( http://www.immigration.govt.nz ) yaptigim arastirmalara gore ilginc bir sekilde puanlama sisteminde yeterli puani alamiyordum yeterli miktarda is tecrubem olmamasi sebebiyle. Dolayisla bizim icin bu secenekte kapanmis oldu.

Bu sekilde legal yollardan puanlama sistemi ile gocmen alan ulkelerden bir digeri olan Avustralya vardi sirada. Nedense Avustralya bir sekilde sona kalmisti siralamamda. Avustralya Gocmen Isleri Bakanliginin resmi sitesinde ( http://www.immi.gov.au ) yaptigim arastirmalar ve puanlama sistemi hesaplamalarina gore yeterli puani alabiliyordum. O siralar Avustralya’ya da cok asiri bir gocmenlik basvuru durumu yoktu ve basvurular maksimimum bir yil icerisinde sonuclaniyordu. Tam o siralarda esimle evlendik. 2003 yilinda bilgisayar muhendisi olmam sebebiyle o zamanki gocmenlik basvuru sistemine gore once Avustralya Bilgisayar Topluluguna (Australian Computer Society - ACS - http://www.acs.org.au) basvurarak Turkiye’den olan diplomami, mesleki tecrubelerimi kabul edilmesini saglayarak meslek onayi aldim. Bu onay yaklasik 5-6 hafta icinde gelmisti ve artik resmi gocmenlik basvurusu yapmaya hazirdik esimle birlikte.

2003 senesi bitmeden yaptigimiz resmi gocmenlik basvurumuz sonucunda hatirladigim kadariyla 2004 Mayis ayi gibi o zamanlar uygulandigi sekliyle basvurumuzun onaylanma asamasinda oldugunu gosterir bir sekilde Istanbul Amerikan Hastanesinde saglik kontrolune cagrilmistik. Bu control asamasinida basariyla gectikten sonra Haziran 2004’de surekli oturum vizemizin on onayi elimize ulasti ve son bir kez daha bizden sabika kayitlarimizi istediler ve onlari da gonderdik Avustralya’ya. Ve bu surecin sonucunda Avustralya’da hayatimiz boyunca yasayabilmemizi saglayacak olan surekli oturum vizemizi bir diger deyisle kalifiye gocmen vizemizi (skilled migration visa) almis olduk. Vizemizin gecerlilik suresi 5 yildi. Ve Aralik 2004’e kadar Avustralya’ya giris yapmamiz gerekiyordu.

Vizeleri verdiklerinde bu sekilde bir takim kurallar ekleyebiliyorlar. Mesela xyz tarihine kadar giris yapilmalidir. Birincil basvuru sahibi (Primary Applicant) yaninda vize alan diger aile fertleri, birincil basvuruyu yapan kisiden once ulkeye ilk girislerini yapamazlar gibi. Vizenizi aktive edebilmek icin bu kurallara uymaniz gerekiyor.

Gocmenlik basvurusu surecinde yararlandigim ve yararlanabilecek en dogru ve kesin bilgi kaynagi Avustralya Gocmenlik Isleri Bakanliginin web sitesidir. Linki: http://www.immi.gov.au

Bu siteden haric olarak bizim basvuru yaptigimiz zamanlarda aktif olarak calisan ve aktif olarak bilgi ve deneyim paylasimi yapilan bir yahoogroup vardi. avustralyayagidiyorum@yahoogroups.com isimli bu mail grubunda gercektende guzel paylasimlar ve tecrube aktarimlari yapiliyordu ve yararli oldu cok.
Simdilerde sosyal medyanin (Facebook ve Google+ gibi) iyice populer olmasi bu sekildeki mail gruplarina ragbetin azalmasi sebebi ile sanirim artik eskisi gibi kullanilmiyor bu mail grubu.

Biz 2004 yilinda vizemizi aldigimizdan bu yana Avustralya hukumeti gocmenlik sartlarinda ve uygulamalarinda bir takim degisikliklere gitti. Bu konuda bilgi edinmek isteyenler icin en gunce, en dogru kaynak http://www.immi.gov.au web sitesidir. Bu sebeple gocmenlik ile ilgili sartlara, puanlama sistemine vs. burada yer vermiyorum.

Su anda piyasada gocmenlik danismanligi yapan sirket yada kuruluslarda mevcut. Ingilizce bakimindan bir sikintisi olmayan, sartlari, uygulamalari arastiracak kadar zamani olanlar icin bence gerekli bir durum degil bu tip yardimlari kullanmak ama tabii ki herkesin kisisel durumu farkli oldugundan dolayi bu sekilde yardim almak ve gocmenlik basvurusu surecini danisman avukat vs. kisiler araciligi ile yurutmekte pek tabii ki mumkundur.

2004’te vizemizi aldiktan sonra Avustralya’ya ilk girisimizi yapmak uzere 10 Ekim 2004’te Istanbul’dan Melbourne’e dogru Malezya Havayollari (Malaysia Airlines – http://www.malaysiaairlines.com ) ile yola ciktik ve 12 Ekim 2004’te ilk girisimizi gerceklestirdik.

Bu Avustralya’ya ilk yolculugumuzdan detaylar ve sonrasindaki gelismelerden bir sonraki yazimda bahsediyor olacagim.


Saglicakla kalin.

9 Şubat 2014 Pazar

Yazı 2 - Avustralya'da Orman Yangınları

Herkese merhabalar;

Sizlere 41 dereceye ulasan bir 8 Subat 2014 Cumartesi gununun ardindan Pazar gunu 37 dereceye kadar isinipta oglen civarinda gelen serin hava (cool change) ve firtinanin eseri olarak cikan orman/cayir yanginlarinin oldugu bir gunde yaziyorum.


Yukaridaki resim bugun Victoria eyaletindeki Gisborne kasabasi yakinlarinda cekilmis. Ilgili fotograf galerisinin linki: http://www.theage.com.au/photogallery/national/the-victoria-fires-20140209-329ra.html

Aslinda ilk giris yazimin sonunda belirtmistim bir sonraki yazim buraya gelis hikayemizle ilgili olacak diye ama Victoria eyaletindeki bugunun gundemi olan yanginlar agir basti.

Avustralya’da bushfire’lar yani orman ve cayir yanginlari en buyuk sorunlardan birisi. Bu yanginlarin bazilari kotu niyetli kisiler tarafindan bilerek cikartiliyor, bazende yanlislikla kaza ile cikabiliyor. Ama bu yanginlarin en buyuk kaynagi doganin kendisi. Yani cok sicak havalar ile, ki burada bazi yerlerde 47 derecelere varan sicakliklardan bahsediyoruz, kavrulup kuruyan otlar, agaclar ve diger bitki ortusu yangin icin mukemmel bir yakit kitlesi olusturuyor.

Burada yani Melbourne’de ve Victoria eyaletinde ‘cool change’ ilginc bir olay. Sicak havanin yasandigi gunun ortasinda gelen yeni bir basinc sisteminin etkisi ile kuzeyden yani col tarafindan esen ruzgar once batiya ve sonrasinda guney bati ve guney civarina donuyor yani Antartika tarafindan kopupta kuzeye dogru yukselen serin hava kutlesinin etkisi olusuyor. Burada yasadigimiz yaklasik 8 senelik sure icinde hava sicakliginin oglen saatlerinde yarim saat icinde 43 dereceden 18 dereceye indigine bile sahit olduk. Gene ilginc bir sekilde (ki ornegin dun gece olmus bu olay) geceleyin ortada gunes yokken hava sicakliginin ruzgar yonunun degisimi sonucu artmaya basladigini gorduk. Ornegin dun gece 00:13 itibariyle 24.9 derceye kadar dusen hava sicakligi yine gece 03:00 itibariyle 32 dereceye yukselmis.

Gunduz vakti yasanan ‘cool change’ olayina donersek eger; gun icindeki bu degisim genellikle beraberinde simsek ve yildirimlar ve bazen agaclari bile yerinden sokecek kadar cok etkili ruzgar ile geliyor. Yildirimin dustugu yerde tutusan otlarla baslayan yangin, ruzgarin etkisi ve kuru bitki ortusunun katkisiyla cok hizli bir sekilde onunde ne varsa kasip kavurarak yakarak yikarak ruzgar ile beraber hizli bir sekilde ilerlemeye basliyor. Eger bu yangin hattinin onunde yerlesim birimleri var ise iste o zaman durum cok tehlikeli. O zaman hemen yanginda yapilmasi gereken ve onceden planlanan aktivite planlari devreye sokuluyor ve kasabalar bosaltiliyor, ya da bir sekilde evler savunulmaya calisiliyor. Genelde olan evlere ve yanan ahirlarda ve meralarda otlamakta olan hayvanlara oluyor. Tabii ki dogal hayatta yasayan hayvanlarida unutmamak gerekir. Bir suru hayvan bu sekilde telef oluyor.

Burada yani Avustralya’da cikabilen yanginlarin buyukluklerine yani yaktiklari alan buyuklugune bir ornek verecek olursam eger, 2003 yilinda Victoria eyaletinin kuzey dogusu, Canberra’nin bulundugu Australian Capital Territory’nin ve New South Wales eyaletinin bazi bolgelerini kapsayan Great Dividing Ranges yanginlarinda toplamda 1,200,000 hektar alan yanmis. Cok buyuk ve uzun suren bir yangin. O zaman biz Turkiye’de yasiyorduk.

Bizim burada yasadigimiz 7 Subat 2009 tarihinde olan Black Saturday Yanginlari 173 kisinin olumune yol acti. 47 derece olan havanin yasandigi bir gunde gelen cool change eseri olarak, ruzgar ve dusen yildirimlarin karisimiyla olusan yanginlar onune geleni yakti. Kotu bir gundu. Yanginlar once ruzgar ile birlikte farkli yone dogru ilerlerken aksam uzerine dogru donen hava ile birlikte yonunu direk olarak 2 adet kasabaya dogru yoneltti ve insanlara kacacak firsat vermedi. Bazi insanlar arabalarinda kacmaya calisirken yangina yakalanip olduler. Bazilari evlerini savunmaya calisirken. Bazilari sicaktan korunuruz diye girdikleri yagmur sularinin biriktirildigi su tanklarinda yangin sirasinda 800 dereceye kadar cikan sicakligin etkisi ile icinde bulunduklari suyun icinde kaynayarak aci sekilde can verdiler ne yazikki. Cok buyuk acilar yasandi maalesef ki. Boyle acilar afetler herkesten uzak olsun…

Black Saturday ile ilgili belgesel video



Bu yanginda 173 kisinin can vermesi hukumetin bir takim daha genis tedbirler almasina ve uygulamaya baslamasina sebep oldu yanginlar ile ilgili olarak ama burada bir nevi dogal afet olan bu yanginlara karsi koymak; yani doganin gucune karsi koymak cokta kolay degil aslinda. Maalesef boyle bir durumda can kaybini en aza indirgemeye calismaktan baska bir care kalmiyor. Cana gelecegine mala gelsin mantigiyla…

Meteorolojik olarak yangin tehlikesi olan gunlerde ilgili bolgelerde ‘Total Fire Ban’ ilan edilerek her sekilde ates yakmak, mangal yapmak yasaklaniyor. Ve insanlarda genelde bu yasaklara uyuyorlar. Zaten uymazda yakalanirsan cezasini da cekeceksin demektir.

Daha oncede belirttigim gibi burada yanginlarin en buyuk sebebi doganin kendisi. Burada Avrupa’lilarin kolonilesmesi olmadigi zamanlarda yani sadece Aborjinlerin yasadigi donemdede yanginlar oluyormus. Agaclar yaniyormus. Bu sekilde burada orman kalmamasi lazim diye dusunurken ogrendik ve gozlerimizle de gorduk ki ilginc bir sekilde yanan agaclar sonraki ilk ilkbahar mevsimi ile birlikte tekrar yesermeye basliyor. Ve 2-3 sene icerisinde o bolge neredeyse yangindan onceki haline donmus oluyor. Doga kendi icinde dengesini kurmus yani. Iste bu dengeyi bozmamak ve agaclari oldurmemek icin burada yanginlara mudahele edilirken cok gerekmedikce tuzlu su yani deniz suyu kullanilmiyor. Deniz suyuyla mudahele edilen bolgedeki agaclar maalesef bir daha yersermiyorlar, gecekten oluyorlar. Yangina mudahale ederken kullanilan sulari ya sebeke suyundan ya da baraj ve gollerden tatli su olarak sagliyorlar. Yangin aninda dogaya minimum duzeyde mudahale etmek icin calisiliyor ayni zamanda.

Bugun gundem bu diyerekten yanginlardan bahsetmek istedim. Avustralya’ya gelis hikayemizi de bir sonraki yaziya birakmis oldum boylece.


Saglicakla kalin…